0 yorum



0 yorum



0 yorum



0 yorum


Anne girmem bu oyuncak dükkanına 
Orda toplar, tayyareler, tanklar var. 

Seviyorum söğüt dalı atımı 
Tekme atmaz, ısırmaz 

Ben yaşamak istiyorum 
Ağaç gibi sessiz sessiz ve rahat 
Karınca kararınca değil, 
serile serpile boylu boyumca. 

Anne girmem bu oyuncak dükkanına 
orda toplar, tayyareler, tanklar var.
İthaf / Cahit Irgat




0 yorum

"Önce şarkılar dizildi kurşuna 

Sonra kahkahalar ve kuşlar.”
Adnan Yücel



0 yorum

kadın evde değil, sokakta güzel
kadınlar sükutta değil, isyanda güzel.



0 yorum

…durum bildiğin gibi dede
anlatacak yeni bir şey yok
hala diz çöktürmeye çalışıyorlar
malumun, bizdeki de senin inadın


0 yorum
"Roman okudum
Seni düşündüm
Bende tarçın sende ıhlamur kokusu”
Cemal Süreya


0 yorum



0 yorum


HİÇ BİR ŞEY İSTEDİGİM YOK
SENDEN FELEK,
AMA YİNEDE UCUZ OLSUN EKMEK
VE PAHALI OLSUN İNSAN HAYATI..

Wan Dıcemıde



0 yorum

Bir ülkeyi tanımak istiyorsanız, o ülkede insanların nasıl öldüğüne bakın



0 yorum

Katır sırtında taşınan ölüler / Unutursam kalbim kurusun -ULUDERE



0 yorum

Kirvem Hallarımı Aynı Böyle Yaz!


Vurulmuşum 

Düşüm, gecelerden kara 
Bir hayra yoranım çıkmaz 
Canım alırlar ecelsiz 
Sığdıramam kitaplara 
Şifre buyurmuş bir paşa 
Vurulmuşum hiç sorgusuz, yargısız 

"HEVAL BEN İDEOLOJİK ORUÇ TUTUYORUM"



0 yorum
İllegal Oruç Notları

Türkiye’de Coca Cola’nın resmi sponsorluğu ile başlayan ramazanın Türkler için değişen çok bişisi yok ama Kürtler için siyaset endeksli değişimi çok… Bu yılki orucun da çözüm sürecine denk gelmesi elbette orucun da tutulma şekline yansımaları oldu… “Ne alaka canım?” demeyin. En son bir arkadaşın “Heval ben ideolojik oruç tutuyorum” deyişi ile başlayan tartışma 4. gününe giriyor. Atıf yapılmayan kitap, bahsedilmeyen filozof ve adı geçmeyen din kalmadı ama kimse birbirini ikna etmiş değil. Hele ki ideolojik oruç nedir sorusu tamamen havada asılı duruyor. Çıkan sonuçları siz değerli halkımız ve okuyucularımız ile paylaşacağım.
Ama daha önce paylaşmam gereken şeyler var. Yakın çevrede olup bitenleri müsaadeniz ile aktaram!

**Mahlemizde dikkatimi çeken ilk şey her köşe başında türeyen çiğköfteciler. Acıyı bal eyleyen milletiz mottosunu yanlış anladıklarını düşünüyorum! Amed’te bu yılki çiğköfteci artışı TÜİK verilerine göre %459 civarında. İyi tarafından bakarsak Hüseyin Çelik henüz çıkıp “Diyarbakır kentimizde eskiden her sokak başında eylem vardı, bugün çiğköfte satan mutlu insanlar var. Hepsi barış sürecini destekliyor. Refah ortamının gelmesi ile bu artış sağlandı” demedi. Ama bu gecikme beni endişelendirmiyor değil, umarım iftar sofralarına sinen faizin fazlası zehirlememiştir onu!
Demem o ki çiğköfte artışı grafiğini barış sürecine yormayın! Her köşe için ihale var. Paylaşılıyor. Orucun ilk günü Ofis köşesi için çıkan anlaşmazlıkta îsotlar konuşmuş. En son 8 yaralı haberi gelmişti… Gerçekten yazık! İnsanlık mı bu? Oysa bu sokaklar bu marol ve bu ezme salatalar hepimize yeter. Lawaş ekmeğe girmiyorum bile…

**Tanıdığım tüm Hakkarili arkadaşlar memlekete gitmiş. Yarım saat erken iftara giriliyor diye bunca yol gitmek elbette takdir edilecek bir davranış ama bunun sahuru da var! Unutmayın…

**Oruç ayında pek rağbet görmeyen ciğer, kendini dayatmıyor değil. Sahurun ciğer ile yapılması için kampanyalar başlatılmış durumda. Uyanık girişimcilerin da varlığı göze çarpmıyor değil. Sahurda satışı artırmak için “Kapitalizme karşı özgür sahur hamlesi" şiari ile reklam yapan bir ciğerci iflasın eşiğine geldi. Datlîcîler çıkıp “Hükümet adım at” demedi ama böyle bir hamle de onlardan beklemiyor değiliz. KCK Asayiş’in de şu aralar daha çok çalışması gerektiği kanısındayım…

**İki sokak ötemizde yaşanan dramatik bir mevzu ise 3 gündür dillerde. Romantik bir davulcunun girişimi facia ile sonuçlanmış. Sevdiği kızın binası önünde sürpriz parçalar çalması kesmeyince geçen gece ibreyi biraz yükseltmiş. Tuttuğu bir kemancıyı getirmiş ve kendisi de eşlik ederek hafiften aşk dolu bir yayın yapmış. Ertesi gün kız terk etmiş bunu! Barış görüşmeleri devam ediyor… Umarız kavuşurlar. Kimse küs kalmalarında yana değil. Gönül bu, pideye de konar çiğköfte ye de.

** Balkona çıkıp izledim. Evin önünden geçen davulcu açık açık Koma Berxwedan’dan aldı melodiyi Oremar’a kadar getirdi… Sokağın kalbini kazandı! Gecenin bir yarısında çepık aldı bazı uyanık haldeki yurttaşlardan.

**Henüz “Tomanın suyu ile iftarımızı açmak istiyoruz” dayanışması ortaya çıkmadı. Bu iyi mi kötü mü bilemiyorum. Gecikme de çokça sıcağın etkisi olabilir.

**Bir bakkalımız var evlere şenlik. Adam açıyor dükkanı ama oruç diye bir şey satmıyor. Sigara almaya giden birine "İftara kadar satış yok" demiş. 40 yıllık marketçiyim böyle satış görmedim...

Burhan Kuzu ve Eşek meselesi…

İnsansız Hava Aracı(İHA)’nın kutsayıcısı ve bilumum medet umucusu son anayasa bükücüsü Burhan Kuzu’yu bilirsiniz. Hani “Kürtçe eğitim şeytana uymaktır” diyen zat. Xıyardan sonra bünyesinde en çok su taşıyan canlı olma özelliği ile ontolojik serüvenini devam ettiren arkadaşımız; Çin işi hukuk diplomasi ile profesörlük yapan ve vücudunun asit-baz dengesi değiştiği için saçmalama grafiği her gün artan, en son el atmadığı tek dal olan matematiği de tek celsede “Japonya'nın nüfusu bizim iki katımız toprağı ise yarımız. Bu durumda Türkiye 250 milyon nüfusu besleyecek güçtedir” diyerek bitiren Burhan Kuzu, geçen gün kişisel twitter hesabından şöyle bir şey yazdı: “Akşehir'de ‘en güzel gözlü eşek’ yarışmasında birinci gelen Kadife’nin sahibi İbrahim Arslanı kutluyorum. Savaş ortamından az uzaklaşalım dedim”

Kuzunun savaş ortamından eşeklere sığınarak uzaklaşması elbette anlaşılabilir bir şey. Kimsenin bu konuda bir şüphesi yok. Zaten gözleri güzel eşeklermiş. Oh miss! Kadife arkadaş alınmasın! Kızmasın…

Değerli dost, hoş insan, yaşasa büyük ihtimal Botan hayranı olacağı kesin gözüyle bakılan ünlü filozof Einstein, bir gruba kendi teorisi olan meşhur ‘İzafiyet Teorisini’ izah ediyormuş. Üzerinde çok durulmuş, çok konuşulmuş bu soyut teori için odada bulunanlardan biri: ‘’Benim aklım, mantığım bu teoriyi kabul etmiyor’’ demiş… Bunun üzerine ekmeğe sardığı ciğerleri bir anda yere bırakıp, fondaki şıtla azadî yê parçasını kısıp adamın yüzüne odaklanan Einstein ‘’Olabilir! Sen de aklını mantığını ortaya koy da; var mı yok mu, anlayalım’’ diye karşılık vermiş…

Kuzu postuna bürünmüş insan görünümlü sevgili Burhan’a “Sen de koy bakalım aklını hele barışı anlayabilecek çapta mı değil mi?” diye sorasım var ama güzel gözlü Kadife’ye ayıp etmiş olacağım. Anladın sen onî Burhan

Özgür Gündem

Vejetaryen Aksiyon



1 yorum
«Day Without Meat» Animal Equality 







ÇOCUKLAR ÖLEBİLİR YARIN



0 yorum

Çocuklar ölebilir yarın,
hem de ne sıtmadan ne kuşpalazından
düşerek te değil kuyulara filân;
çocuklar ölebilir yarın,
çocuklar sakallı askerler gibi ölebilir yarın,
çocuklar ölebilir yarın atom bulutlarının ışığında,
ne bir santim kemik, ne bir damla kan,
çocuklar ölebilir yarın atom bulutlarının ışığında
arkalarında bir avuç kül bile değil
arkalarında gölgelerinden başka bir şey bırakmadan.
                    ......................
Nâzım HİKMET

Yorumsuz:)



0 yorum

Tuncel Kurtiz



0 yorum

Her gün halk otobüsüne bindiğini söyleyen Tuncel Kurtiz, "Bu otobüsü halkımla birlikte kullanıyoruz" dedi. Gazetecilerin diğer oyuncuların pek otobüse binmediğini söylemesi üzerine, "Herkes kendi hayatını yaşar !" ifadesini kullandı...

Saygıyla...



0 yorum

Örümcek Adam: Niyet ettim namaz kılmaya...



0 yorum

Çankaya Timur İlköğretim Okulu'nda Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi dersi için test tekniği ile hazırlanan sınav kâğıdına "Namaz Kılan Örümcek Adam" karakteri yerleştirildi

Çankaya İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü’ne bağlı Timur İlköğretim Okulu Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi öğretmenleri yaptıkları sınavda, çocukların severek takip ettiği Örümcek Adam karakterini kullandı. Cumhuriyet gazetesinden Sinan Tartanoğlu'nun haberine göre, din öğretmenleri tarafından ortaokul öğrencileri için hazırlanan Din dersi sınav kâğıdında, Örümcek Adam’ın seccade üzerindeki bir resmi görüldü. Resmin üst bölümünde ise Örümcek Adam çizgi romanının orijinal adı olan “Spiderman” yazısının üstüne “Namaz öğreniyorum” yazılması dikkat çekti.

Öte yandan sınavda ortaokul öğrencilerine sorulan “Allah insanlara niçin kutsal kitap indirmiştir” sorusunun “Süs olsun diye, mezarlıkta okumaları, kızlara çeyiz için, doğru yolu göstermesi için” şıkları ile birlikte hazırlandığı görüldü.

radikal

Yaşam Felsefesi



0 yorum



"Bu gün biriyle tanıştım, yaşam felsefen ne dedim? Ye ve sıç dedi. Hayatı çözmüşsün dedim. Senin felsefen ne dedi? Senden bi fazla olarak diş fırçalıyorum dedim. Ve şimdi içiyoruz, kendim gibi bi deli buldum sonunda... "

Aydin Hayyam

Wolfgang BORCHERT / SONRA YAPILACAK TEK ŞEY VAR ;



0 yorum
Sen. Makine başındaki adam ve atölyedeki. Sana yarın su boruları ve vanalar yerine
çelik miğferler ve makineli tüfekler yapmanı emrederlerse, yapılacak bir tek şey var:
HAYIR de!...

Sen. Tezgahı ardındaki kız ve bürodaki kız. Sana yarın bomba doldurmanı ve keskin
nişancı tüfekler için hedef dürbünleri monte etmeni emrederlerse,
yapacağın bir tek şey var:
HAYIR de!...

Sen. Fabrika sahibi. Sana yarın pudra ve kakao yerine barut satmanı emrederlerse,
yapacağın bir tek şey var:
HAYIR de!...

Sen. Laboratuardaki araştırmacı. Sana yarın eski yaşama karşı yeni bir ölüm icat
etmeni emrederlerse, yapacağın bir tek şey var:
HAYIR de!...

Sen. Odasındaki ozan. Sana yarın aşk şarkıları yerine nefret şarkıları söylemeni emrederlerse,
yapacağın bir tek şey var:
HAYIR de!...

Sen. Hastası başındaki doktor. Sana yarın savaşa adam yazmanı emrederlerse,
yapacağın bir tek şey var:
HAYIR de!...

Sen. Kürsüdeki din adamı. Sana yarın savaşa dair kutsal sözler söylemeni emrederlerse,
yapacağın bir tek şey var:
HAYIR de!...

Sen. Vapurdaki kaptan. Sana yarın buğday yerine top ve tank taşımanı emrederlerse,
yapacağın bir tek şey var:
HAYIR de!...

Sen. Havaalanındaki pilot. Sana yarın kentler üzerine bomba ve fosfor yağdırmanı emrederlerse,
yapacağın bir tek şey var:
HAYIR de!...

Sen. Dikiş masası başındaki terzi. Sana yarın üniformalar dikmeni emrederlerse, yapacağın bir tek şey var:
HAYIR de!...

Sen. Cübbesi içindeki yargıç. Sana yarın savaş mahkemesine gitmeni emrederlerse, yapacağın bir tek şey var:
HAYIR de!...

Sen. İstasyondaki adam. Sana yarın cephane treni ve kıt'a nakli için kalkış sinyali vermeni emrederlerse,
yapacağın bir tek şey var:
HAYIR de!...


Sen. Kentin varoşlarındaki adam. Sana yarın gelir de siper kazmanı emrederlerse, yapacağın bir tek şey var:
HAYIR de!...

Sen. Normandiya'daki ana ve Ukranya'daki, sen Frisko ve Londra'daki ana. Sen Hoangho ve Missisippi' deki
ve Hamburg ve Kore ve Oslo'daki ana., bütün toprak parçaları üzerindeki analar, dünyadaki analar, sizden
yarın yeni kırgınlar için hemşireler ve çocuklar doğurmanızı isterlerse, dünyadaki analar, yapacağınız bir tek şey var:
HAYIR deyin!... Analar, HAYIR deyin!...

Çünkü eğer hayır demezseniz, eğer hayır demezseniz analar, sonra, sonra:

Gürültülü vapur dumanlarıyla yüklü liman kentlerinde büyük gemiler inildiye inildiye sessizleşecek, dev mamut
kadavraları gibi su üstünde ölgün ve hantal, su yosunu, deniz bitkileri ve midye kabuklarıyla kaplı, önceleri
öyle ipildeyip çınlayan gövdesi mezarlık ve çürümüş balık kokusuyla yüklü, yıpranmış, hasta ve ölü gövdesi
rıhtım duvarlarına karşı, ölü ve yalnız rıhtım duvarlarına karşı yalpalanacak.

Tramvaylar beyinsiz, ışıltısız, cam gözlü kafesler gibi yamru yumru olacak. Çürümüş hangarların arkasında, büyük
çukurlar açılmış yitik caddelerde raylar öylece duracak.

Çamur grisi, pelteleşmiş, kurşuni bir sessizlik dönenecek ortalığı, her şeyi unutarak, büyüyecek okullarda ve üniversitelerde
ve tiyatro salonlarında büyüyecek, stadyumlarda ve çocuk parklarında, korkunç ve hırslı kesintisiz bir sessizlik büyüyecek.

Güneşli taze bağlar yıkık yamaçlarda çürüyecek, kuraklaşan toprakta kuruyacak, pirinç ve patates ekilmeyen tarlalarda
donacak ve sığırlar katılaşmış bacaklarını devrilmiş iskemleler gibi dikecek gökyüzüne.

Enstitülerde büyük doktorların dahi buluşları asitlenecek, çürüyüp, mantarsı küfle kaplanacak.

Mutfaklarda, hücre odalarda ve kilerlerde, soğuk hava depolarında ve ambarlarda son torba un, son kase çilek, kabak
ve diğerleri bozulup gidecek, ekmek ters çevrilmiş masaların altında, parça parça olmuş tabakların üstünde yemyeşil kesilecek,
ortalığa yayılan yağ arap sabunu gibi kokacak, tarlalarda buğday paslanmış karasabanların yanına düşüp kalacak, yok edilmiş
bir ordu gibi ve tüten tuğla bacalar, demirci ocakları ve yıkık fabrika bacaları sonsuz çimle kaplanarak ufalanacak, ufalanacak,
ufalanacak.

Sonra son insan dökülüp parçalanmış barsaklarıyla ve kirlenmiş ciğerleriyle zehir gibi kızaran güneşin altında yalnız ve yanıtsız
ve yalpalayan yıldızların altında bir yanılgı gibi ordan oraya dolaşacak, o kocaman beton yığınları, tenha kentlerin soğuk putları
ve gözden kaçması olanaksız toplu mezarlar arasında yalnız, son insan, kupkuru, delirmiş, allaha küfrederek, yakınarak o korkunç
soruyu soracak : NEDEN? Bu ses bozkır derinliğinde yiterek duyulmaz bir hale gelecek, yıkıntılar üzerinde esecek, çatlaklar
arasından akacak, bu ses, ibadethane enkazları içinde ve sığınaklara çarparak şaklayacak, kan birikintileri üzerine düşecek,
duyulmayacak, yanıtlanmayacak, son insan-hayvanın son hayvanca bağırışı.

Tüm bunlar olacak, yarın, yarın belki, belki hemen bu gece, belki bu gece, eğer-eğer-eğer siz.
HAYIR demezseniz!...

Düşünce Atlası



0 yorum

Birgün insan virgülü kaybetti; o zaman zor ve uzun cümlelerden korkar oldu ve basit ifadeler kullanmaya başladı; cümleleri basitleşince düşünceleri de basitleşti. Sonra nida işaretini kaybetti; alçak sesle ve ses tonu değiştirmeden konuşmaya başladı. Artık ne bir şeye kızıyor, ne de bir şeye seviniyordu. Hiçbir şey onda en ufak bir heyecan uyandırmıyordu.
Bir süre sonra da soru işaretini kaybetti ve artık soru sormaz oldu. Hiçbir şey onu ilgilendirmiyordu; ne evren, ne dünya, ne de kendi apartmanı umrundaydı.
Birkaç yıl sonra iki nokta üstüste işaretini kaybetti ve olayların nedenlerini başkalarına açıklamaktan vazgeçti
Ömrünün sonuna doğru elinde yalnız tırnak işaretleri kalmıştı. Kendine özgü tek düşüncesi yoktu. Yalnız başkalarının düşüncelerini aktarıyordu. Düşünceyi unuttu ve böylece son noktaya erişti.
Bütün bunlar çok güzel bir öyküdür. Fakat ufak şeylerin hayatta ne kadar kıymetli olduğunu göstermez mi?

A. Kanevsky

Işıklar İçinde Uyu...Berfo Ana



0 yorum


20 yüzyılın son çeyreği....
Bir ses yükselir İstanbuldan,
Haykırır cumartesi anneleri.
Yani,
21. yüzyıla beş kala...
Toplanır her cumartesi,
Cumartesi anneleri.


-----------------------

I m from turkey!
I m from englisce ’
I m from ermenia!
Dilleri ne olursa olsun,
farketmez sonuçta ben anneyim ya....
İster arjantinde plaza de mayo,
İster türkiyede cumartesi anneleri...


----------------------------------

Analar,
Analarımız...
Kar kış demeden ağaran saçlarıyla,
Tam iki yüz hafta ,
inatla ve sabırla,
Aradı çocuklarını,
Bazen karlarda sürüdük,
Bazen copladık dövdük,
Utançsa ;
Bu utanç hepimizin...
İster plaza de mayo,
İsterse cumartesi anneleri
Ne farkeder ana anadır,
Çocuklarıdır,eşleridir,
Kardeşleridir aradıkları..
Değil mi ?


Plaza de Mayo (Ya da) Cumartesi Anneleri

Jean-Paul Sartre, «Huis Clos»



0 yorum


«İnsanlık dışı (saçma) bir şey olarak göreceksiniz. Çocuk oyuncağı! (bir lahana kadar saçma) Fiziksel bir işkence yok değil mi? Bununla birlikte, biz cehennemdeyiz. Ve kimse gelmemeli. Hiç kimse. Sonsuza kadar kalacağız (yalnız ama birlikte). Pek hoş değil mi? Sonuçta, burada eksik olan biri var: O da cellat.»

Federico Fellini



0 yorum


— Nereye gidiyorsun?
— Bilmiyorum.
— Alışverişe mi?
— Hayır.
— Özel bir yer mi?
— Dolaşırım diye düşünmüştüm.
— Ben de dolaşacaktım.
— Evet doğru. Unuttum. Bu senin işindi, değil mi?
— İkimiz için de bir kayıp olduğunu düşünmüyor musun?
— Ayrı ayrı dolaşmak mı? Tek başına amaçsız dolaşabilirsin. Ama iki kişi mutlaka bir yere gidiyordur.

Alın Size Sevgililer Günü!




« Huis clos » de Jean-Paul Sartre





«İnsanlık dışı (saçma) bir şey olarak göreceksiniz. Çocuk oyuncağı! (bir lahana kadar saçma) Fiziksel bir işkence yok değil mi? Bununla birlikte, biz cehennemdeyiz. Ve kimse gelmemeli. Hiç kimse. Sonsuza kadar kalacağız (yalnız ama birlikte). Pek hoş değil mi? Sonuçta, burada eksik olan biri var: O da cellat.»

 (Jean-Paul Sartre, «Huis Clos»)

Leo Buscaglia





Gülmek; "Saf" denme riskini göze almaktır.
Ağlamak ise; "Duygusal" görünme riskini.
Birine yakınlaşmak; "Kendini kaptırma" riskini,
Duygularını açmak; "Kendini ortaya koyma" riskini,
Hayalleri ve düşünceleri sergilemek ise;
"Onları başkalarına kaptırma" riskini göze almaktır.
Sevmek; "Karşılık görememe" riskini...
Yaşamak ise; "Ölme" riskini göze almaktır.
Umutlanmak; "Hayal kırıklığına uğrama" riskini
Çabalamak ise; "Başarısız olma" riskini göze almaktır...
Ama riskler yaşanmalıdır.
Çünkü hayatımızın en büyük riski, hiç risk almamaktır.
Hiç risk almayan kişi, belki acı ve üzüntülerden korunabilir;
Ama Büyüyemez, Sevemez, Değişemez, Hissedemez, Öğrenemez.
Garanti arayışlarıyla zincirlenmiş bir köle olarak yaşarken,
Bedelini; özgürlüğünü kaybederek öder.
Sadece; riski göze alabilen kişi hürdür...

İYİLİK...





Hepimiz karşılığını yapamadığımız, hiç bir zaman ödeyemediğimiz iyilikler görmüşüzdür. 
Kaldı ki, ödemeye kalksak bile, ödenmez ki… 
Diyelim, en zor koşullar altındayken birisi küçücük bir iyilikle bizi o durumdan kurtarıyor. 
Bir iyilik, bin katıyla geri vererek bize ödenemez.
Bizim içinde kıvrandığımız o zor koşul, bize iyilik edenin başından tıpkı tıpkısına geçemez ki…
Bize yapılmış bu iyilikleri, biz de zor durumdaki başka birine yardım ederek belki ödeyebiliriz.
Kimi zaman zor durumlardaki tanımadığım kişilere yapmaya çalıştığım iyilikleri, yakınlarım bile enayilik olarak nitelerler.
Oysa ben, bana yapılmış o ödenmez iyiliklerin altında ezilmemek için, başka birilerine iyilik yapmaya çalışırım, enayiliğimden değil…


Aziz Nesin

Walt Disney





Ürettiği popüler çizgi film kahramanlarıyla dünyada milyonlarca insanın ilgisini ve beğenisini kazanan Walt Disney, 40'lı yılların "cadı avı" havası içinde komünist avına katıldı. FBI adına çalışan Disney'in görevi, Hollywood'un komünist olduğunu düşündüğü mensuplarını ihbar ederek Amerika'yı "kurtarmak"tı.
Yarattığı çizgi film karakterleriyle inanılmaz bir servet sahibi olan Walt Disney çalışanlarına kötü davranan, onları ezen bir patrondu. Aynı zamanda özellikle 40'lı ve 50'li yaşlarında ateşli bir antikomünistti.
Amerikan Karşıtı Faaliyetler Komitesi'nin üyesi olan Disney, komünistlerin Hollywood'u ele geçirme çabası içinde olduğunu düşünüyordu. Disney, bazı animatörlere komünist diyerek işlerinden uzak tutarken, Sinema Oyuncuları Birliği'nin komünist bir cephe olduğunu öne sürüyordu.
Disney, yanında çalışan çizgi film çizerleri sendika kurmak istediklerinde, onları silahlı adamlar getirerek engellemişti. Ayrıca Disney ırkçı bir kimliğe de sahipti ve Yahudi karşıtı üyeleri olan Film Birliği adlı grupla ilişkiliydi. Bu grubun hedeflerinden biri, Disneyland'da siyah çalıştırmamaktı. Walt Disney'in çizgi filmlerinde kullandığı hizmetçi ve işçi karakterleri de genelde siyahlardan oluşuyordu.

Sullivan’s Travels




- Güzel bir müzikale ne dersin?
- Böyle bir buhran döneminde, dünya kendini yok ederken, nasıl müzikalden söz edersin? Cesetler sokakta yığılırken, her köşe başında ölüm karşına çıkarken ve insanlar koyun gibi kurban edilirken!


Billy Wilder






"Eskiden filmler sadece film yapmak isteyen kişilerce çekilirdi, çünkü bu insanlar yaptıkları işi severlerdi. Hatta o eski ve değerli stüdyo kodamanlarından nefret etmeyi bile severdik. Bugün onları özlüyoruz, çünkü sinemaları kontrol eden insanlar her yıl daha da iğrençleşiyor. Şimdi de “yarının insanları” çıktı.
 Bu insanlar kravat, film ya da prezervatif de satıyor olabilirlerdi; onlar için hepsi aynı şey. Hollywood artık film çevirmekle ilgilenmiyor. Para kazanmakla, daha çok para kazanmakla ilgileniyor. Her şey satışla ilişkilendirilir hale geldi. Satıcı ya da dilenci olmaya mecbur kalıyoruz. Teneke bardakla dilencilik yapmakta hiçbir zaman iyi olmadım. Ben, filmin kendisinin filmin pazarlamasından, fragmanından daha önemli olduğu dönemlerde filmler çevirdim.
 Benim de filmlerimin satılması için soytarılık etmem gerekiyor; çünkü benden beklenen bu."

Brigitte Bardot




“20 yıl boyunca bir hayvan gibi izlendim, kovalandım, sıkıştırıldım. Kendimi balkondan atmamış olmamın tek nedeni, cesedimin de hemen fotoğrafçılara malzeme olacağını bilmemdi.” 

Janis Joplin




“Blues söylerken, ilk aşkı yaşadığımı hissederim. Seksten de öte. Tek aşkına ilk kez dokunmak gibi.” 

Alfred Hitchcock





Televizyon boru tesisatına benzetilebilir. İnsanların alışkanlıklarını değiştirmedi ancak onların evde durmalarını sağladı.  

BAKIŞSIZ BİR KEDİ KARA





Gelir dalgın bir cambaz. Geç saatlerin denizinden. Üfler lambayı. Uzanır
ağladığım yanıma. Danyal yalvaç için. Aşağıda bir kör kadın. Hısım. Sayıklarbir dilde 
bilmediğim. Göğsünde ağır bir kelebek. İçinde kırık çekmeceler. İçer içki Üzünç Teyze
tavanarasında. İşler gergef. İnsancıl okullardan kovgun. Geçer sokaktan  bakışsız bir
Kedi Kara. Çuvalında yeni ölmüş bir çocuk. Kanatları sığmamış. Bağırır Eskici Dede.
Bir korsan gemisi! girmiş körfeze.

Ece AYHAN

Hermes’in Görüsü



0 yorum

‘’Cahiller için beden en önemli şeydir ve onlar içlerindeki ölümsüzlüğü gerçekleştirme kapasitesinden yoksundur. Bir tek ölecek olan bedeni bildikleri için, ölüme inanırlar ve ölümün sebebi ve gerçekliği olan maddeye taparlar.’’

Nikos Kazancakis



0 yorum

"hiçbir şeye inanmıyorum, hiçbir şey ümit etmiyorum, öyleyse özgürüm"




“Sevişmek çiftleşmek değildir, tekleşmektir.”

 Cemal Süreya





‘’Beğendiğiniz bedenlere, hayalinizdeki ruhları koyup aşk sanıyorsunuz.’’

-Aphorodite-

The Pervert’s Guide To Cinema




Tuvalet sifonunu çektiğimizde dışkılar bir şekilde kendi gerçekliğimizden çıkıp başka bir dünyaya doğru kaybolur; fenomenolojik olarak algılarsak başka bir ölü dünyaya, başka bir realiteye yani başlangıçta kaotik olan bir realiteye doğru kaybolurlar… 

Slavoj Zizek

Ingmar Bergman – Persona






Persona, yaratıcısını kurtaran bir yaratıdır. İki kez zatürree ve antibiyotik zehirlenmesinden mustarip bir hastaydım. Kelimenin tam anlamıyla üç ay boyunca dengemi kaybettim… Hastanedeki yatağımda oturup tam önümdeki kara bir lekeye baktığımı hatırlıyorum çünkü kafamı kıpırdatsam bütün oda dönmeye başlıyordu. Artık hiçbir şey yaratamayacağımı düşündüm. Bomboştum, neredeyse ölüydüm… Bir gün birden, iki kadının yan yana oturup ellerini karşılaştırdıklarını düşünmeye başladım. Bu tek sahneyi muazzam bir güç sarfederek not edebildim. Sonra, birinin konuştuğu ötekinin sustuğu iki kadın hakkında çok küçük bir film yapabilsem -belki 16 mm- benim için o kadar zor olmayacağını düşündüm. Her gün biraz biraz yazdım. Öyle hastaydım ki uzun metrajlı bir film yapmak henüz aklımdan geçmiyordu. Ama kendimi buna alıştırdım. Her sabah onda, yataktan kalkıp masaya geçtim, oturdum, bazen yazdım, bazen yazamadım. Hastaneden çıktıktan sonra, deniz kıyısına gittim. Hâlâ hasta olduğum halde senaryoyu bitirebildim ve planı gerçekleştirmeye karar verdik. Yapımcı çok anlayışlıydı. Sürdürmemi, pahalı bir proje olmadığı için kötü olsa bile her an bırakabileceğimizi söyleyip durdu. Temmuzun ortasında filmi çekmeye başladım. Hâlâ hastaydım, ayağa kalktığımda başım dönüyordu (…) Bir gerçeklik krizi beni düşüncemi açıklamaya yöneltti. Gerçek nedir ve kişi ne zaman gerçeği söylemelidir? Cevabı o denli güç geldi ki sonunda gerçekliğin tek biçiminin sessizlik olduğunu düşündüm. Sonunda, bir adım daha ileri giderek, bunun da bir rol, bir cins maske olduğunu keşfettim. İhtiyaç duyulan şey bir adım ötesini bulmaktır.”

‘’yıkmak istediğiniz devletten bir de izin istersiniz, ha’’





‘’kanunsuz düzen’’

Kağıt - Sinan Çetin

Aksiyon dergisi: Sizin gibi yaşayanların sistem eleştirisi yapmaları daha etkili oluyor denebilir mi?
Sinan Çetin: Ben aslında sistem eleştirisi yapmıyorum ve bu kelimeyi de sevmiyorum. Adı sistem olarak konan şeylerden korkuyorum. Ben aslında bir eleştiri de yapmıyorum. Bir meseleye parmak basıyorum. (…)

newer post older post